KAFAYI KIYAMETE TAKMAK “Kıyamet”in başta semavî dinler olmak üzere çeşitli dinlerde “dünyanın sonu”nu ifade ettiğini açıklamaya gerek yok. Bilimsel yöntemlerle elde edilen bulgular de bize dünyanın (yoksa “arz”ın mı demeliydim?) bir tarihinin olduğunu gösteriyor. Dolaysıyla bir sonu da var. Dünya dört buçuk milyar yıl yaşında. En az o kadar bir ömrü daha var. Hâl böyle olunca bugünden yarına “dünyanın sonu”nun geleceği gibi kaygılar saçma; tabi insanoğlu kendi eliyle kendi kendini yok etmezse. Bazıları, aklına “dünyanın sonu”ndan bahsetmek de nereden geldi? Yoksa kafayı mı sıyırdın? diyebilir. Aslında kafayı sıyıran ben değilim, Amerikalılar. Bu izleğe çeşitli Amerikan yayınlarında büyük ihtimalle siz de rastlamışsınızdır. Bu temayı işleyen çok sayıda sinema filmi ve dizi var; distopik roman vb. anlatılar da. Onların yanında çeşitli belgesel kanallar da gösterilen belgesel-diziler de cabası. Şu anda da bir belgesel kanalda –kimbilir kaçıncı defa tekrar gösterilen- “dünyanın...
Kayıtlar
Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
OKUMAK Yazılı kültürün ortaya çıkmasının üzerinden en az beş bin yıllık bir süre geçti. Yazının icadının toplumsal açıdan yeni bir ayrım yarattığı muhakkak: Okuma-yazmayı bilenler ve bilmeyenler. Okuma yazmayı bilenlerin (rahipler, kâtipler, vergi tahsildarları vd.) köylüler vb. daha alt sınıf mensupları karşısında –sahip oldukları bu becerinin getirdiği avantajdan yararlanarak- kendilerini daha yukarıda konumlandırma imkânına kavuştukları açıktır. Onlara bu avantajı sağlayan da okuma-yazma becerisine sahip olan bu sınıfa mensup insanların çeşitli konularda bilgi/ enformasyona sahip olmaları ve bu yolla iktidar ya da iktidara ortak bir konum elde etmeleridir. Böylece bilgi tekeli ni elinde tutanlar ile okuryazar olmayanlar ayrımı, -basitçe ifade edersek- kolayca hükmedenler-hükmedilenler- ayrımına evril(ebil)miştir. Böyle bir dünyadan bahsederken yazılı kültürün geliştiği söylenebilir mi? Tabi ki. Ancak bu kısmen böyledir. Çünkü yazılı bir kültür ortaya çıkmış olmasına rağmen...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ÖZCÜLÜK, İNDİGEMECİLİK VE AŞIRI SAĞCILIK (FAŞİZM) İslâm hakkında sık muhatap olduğumuz / maruz kaldığımız bir söylem var. Bu söylem, İslâm’ı Taliban, Daeş, el-Kaide vb. gibi şiddet taraftarı fundamentalist yapılarla özdeşleştirmektedir. Bu İslâm’ın totaliter bir siyasal ve toplumsal yapı olarak görüldüğünün işaretidir. “Oryantalist” olarak tanımlanan bakış, İslâm’ı din, devlet, toplum ve bireyin kendi içinde özerkliğinin olmadığı, yekpare bir toplum yapısını öngören bir din ve anlayış olarak kodlamaktadır. İslâm “öteki” olarak konumlandırılmaktadır. Ötekinin bu şekilde tanımlanması kendi konumunun da belirlenmesi demektir. Dolaysıyla Batı, bunun karşısında kendini din, devlet, toplum ve bireyin kendi içinde özerk olduğu bir dünya olarak tanımlamaktadır. Bu da “Batı” dünyasının sekülarizm, demokrasi ve hukukun üstünlüğünüm egemen olduğu bir dünya olarak sunulmasından başka bir şey değildir. Batı dünyasının bu şekilde tanımlanması aslında yeni değildir. Mesela Montesquieu (1689...