EĞİTİM VEYA EŞİTSİZLİĞİN YENİDEN ÜRETİLMESİ
 
“Eğitim şart!”. Bu cümlenin günlük hayatımızda dillere pelesenk hâle gelmesi Cem Yılmaz’ın malum reklam filminden sonradır sanırım. Bu reklam-parodiden sonra ‘yanlış’ tutum ve davranış sergileyen kişi ya da kişiler sözkonusu olduğunda malum cümleyi yarı şaka yarı ciddi bir tonda sarfetmek adet haline geldi. Böylece bazı kişilerin nihayetinde eğitilmeleri gerektiğini vurguladık. Keza böylece ‘bizim’ ‘onlar’dan daha iyi/üstün konumda olduğumuzu da. Bunun aynı zamanda toplumsal bir hiyerarşi olduğunu, haliyle bazılarının yukarıda, bazılarının aşağıda olduğunu ima ettiği de açıktır. Gene bu, ‘eşitlik’ ilkesi çerçevesinde düşünüldüğünde bazılarının “hak” olarak kabul edilen şeylere düpedüz layık olmadıklarının da ifadesidir.

“Cumhuriyet” ve “eğitim” arasındaki ilişkinin sık vurgulandığı bir vasattayız. Keza Cumhuriyet’in eğitime çok önem verdiği söylemi vatandaşlarımıza ezberletilen nakaratlardan biridir. Bu nakarat, toplumsal gelişme için eğitim kurumlarının üstlendiği rolün de ifadesidir. Bu durumun ima ettiği tez de aynıdır. İnsanlar eşit değildir. Eğitim (süreci) tam burada devreye girmekte ve bu sürece dâhil olanlar, yukarıya tırmanarak yukarıdakilerle eşitlenebilme şansı elde etmektedir. Cumhuriyetin eşitlik prensibine yaptığı vurgu bu şekilde –yani tersten- de okunabilir.

Fransız vatandaşı Joseph Jacotot 1815’te bugün Belçika sınırları içinde olan Leuven kentine sürgüne gönderilir. “Hollanda Kralı’nın cömertliği sayesinde yarım ücretli” Fransızca öğretmenliği görevi bulur. Ancak bir sorun vardır. Jacotot tek kelime Felemenkçe bilmemektedir. Fénelon’un Telemak adlı eserinin Felemenkçe çevirisine ulaşır. Çeviri ve orijinal metni öğrencilerine dağıtır. Olanlar bundan sonra olur. Beklenmedik bir şekilde öğrenciler hangisi öznedir, hangisi nesnedir, cümle yapısı hangi durumda nasıl olmalıdır vs. dillendiren bir öğretmene/anlatıcıya ihtiyaç duymaksızın karşılaştırma yaparak kendi kendilerine öğrenilirler. Bundan sonra bilmediği başka alanlarda da öğretmenlik yapar Jacotot. ‘Bilmediğimizi öğretmek’ de mümkündür ne de olsa.

Jacotot için aydınlanma anıdır bu. “Öğrenciyi özgürleştirirsek, yani onu kendi zekâsını kullanmaya zorlarsak, hoca bilmediğini öğretebilir. Bir zekâyı, ancak içinden çıkmayı kendi kendine zorunlu gördüğü takdirde çıkabileceği, keyfi bir çembere kapatandır hoca dediğimiz. Cahili özgürleştirmek için insanın kendisinin özgürleşmiş olması, yani insan zihninin gerçek gücünün bilincinde olması gerekli ve yeterlidir. Hoca cahilin yapabileceğine inanır ve onu kapasitesini kuvveden fiile çıkarmaya ikna ederse eğer, cahil o zaman hocanın bilmediği şeyi öğrenir: Eski Yöntem’de (…) öğrenciyi açıklayana bağlayan kudretsizlik döngüsüne benzer bir kudret döngüsü söz konusudur burada. (…) Kudret döngüsüyse etkisine ancak alenileşirse kavuşur. Ama bir totoloji veya saçmalık gibi görünür olsa olsa. Bilgin hoca, bildiğini de bilmediğini de öğretebileceğini nasıl hiç anlamaz? Bu zihinsel kudret artışını kendi ilminin değerden düşüşü olarak görecektir. Cahilse kendi kendine öğrenebileceğine, hele ki bir başka cahile bir şey öğretebileceğine hayatta inanmaz. Zekâ dünyasından dışlananlar dışlanma kararlarını bizzat imzalarlar. Kısacası, özgürleşme döngüsüne başlamak gerekir.” (s.22)

Jacques Rancière’in Cahil Hoca: Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders (2. Baskı, İstanbul:  Metis, 2017) adlı eseri Jacotot’nun hikâyesiyle başlıyor ve kitabın sonuna kadar onun hikâyesi üzerinden “eğitim” ve “eşitlik” kavramları üzerinden meselenin yeniden düşünmeye zorluyor okuyucuyu. Alt-metinde vurgulanan önemli bir varsayım var. Eğitim, toplumsal hiyerarşiyi mütemadiyen yeniden üretir. Bu eşitsizliğin arkasında ise zekâların eşit olmadığı inancı vardır. George Orwel’in tabiriyle “Bazıları eşittir. Bazıları daha da eşittir.” Bu, aynı zamanda bazılarının “yönetilen” bazılarının da  “yöneten” olması demektir. Bazılarının öğrenememesi, yönetenlerin üstünlüğünü, dolaysıyla da yönetme hakkına sahip olmasını meşrulaştırır. Dolaysıyla Rancière’in kitabında tartışılan meselenin felsefî postulatını en az Eflatun’a (Platon’a) kadar geri götürmemiz mümkündür.

Jacotot’nun tecrübesi ona yeni kapılar açtı. “Evrensel eğitim” adı verilen ve nihayetinde kendi kendine öğrenme olarak tanımlayabileceğimiz bu eğitim metodu, en üst düzeyde öğrenim görmüş veya para pul sahibi bir baba ile okuma yazma bilmeyen bir köylüyü eşitliyordu. Bilmediğinizi öğrenmek/öğretmek mümkündü. Dolaysıyla okuma yazma bilmeyen bir baba da çocuğuna veya bir başkasına yardımcı olabilirdi. Sadece bir şeyi bilmek yeterliydi. Karşılaştırma yoluyla bildiklerinizden hareketle daha önceden bilmediğiniz şeyleri de öğrenebildiniz.

Tabiidir ki bu metoda muhalif olanlar da çıktı. Bu anlaşılır bir şeydi. Bunun yanında görünüşte bu metodun taraftarı olan başka kişi ve kuruluşlar da ortaya çıktı. Ancak zamanla anlaşıldı ki aslında öğretmen-öğrenci hiyerarşisini reddeden bu yaklaşımın bu özelliği göz ardı edilerek içi boşaltılmaktadır. Asıl “problem” buradan kaynaklanmaktadır. Bu hiyerarşinin getirdiği eşitsizlik durumundan herkes şikâyetçi değildir çünkü. Rancière’in kitabı eğitimin/eğitim teşkilatının toplumsal eşitliğin sağlanmasına hizmet eden değil, tam tersine eşitsizliğin sürgit devamını sağlamaya yarayan bir aygıt olduğunu da imliyor. Açıklayıcının ‘ilerleme’ taraftarı ya da ‘aydınlanmış’ olması da bu döngüyü değiştirmeye yetmiyor. Nihayetinde “[i]lerlemeci bir açıklamacı öncelikle açıklamacı, yani eşitsizliğin savunucusudur.” (s.127)

“24 Kasım Öğretmenler Günü”ne uygun bir yazı oldu sanırım.

Yorumlar

  1. Kaleminize saglık hocam. Öncelikle biz öğretmenler olarak Samsun'dan selamlarımızı yolluyoruz. Kudret döngüsünden özgürlük döngüsüne evrilme süreci ile tespitleriniz müthiş.. Her bir ifadenizin üzerinde uzun süreler düşünmek icap ediyor..

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler. Ankara'dan da tüm eğitimci arkadaşlarımıza biz de selâm gönderiyoruz.

    YanıtlaSil
  3. hocam zaten kapatalst sistem.eşitsizlik üzerine kurlu bir düzen.tabii sizinde belirrtiginiz gibi eşitsizligin topluma ogretilmesinin ilk basamaği tabiiki egitim.sistemi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar