SOSYAL MEDYA VE “BİLGİ”
Sosyal medyada bir arkadaşımın sayfasında yayınlanan bir şiir gözüme çarptı. Şiirin altında "Âşık Erbabi" ismi vardı. Şiirin ismi biraz nahoş: "Pezevenk"
Dünya ahvâlinden
haberi yoktur
Sohbeti din ile açar pezevenk
Komşusu aç iken kendisi toktur
Sanki melek olmuş uçar pezevenk
Karanlık
işlerde zıplama ister
Evine granit kaplama ister
Dünya mektebinden diploma ister
İnsanlık dersinden kaçar pezevenk
Herkesin kabına çeşmesi akmaz
Erkek sinekleri hareme sokmaz
Fakir komşusunun yüzüne bakmaz
Selâmsız sabahsız geçer pezevenk
Sanırsın Allah'la akde oturmuş
Cennete giderken macun götürmüş
Hûriler'i dizip işi bitirmiş
Şimdi gılmanları seçer pezevenk
Aydınlığa düşman yobazın dölü
Hû çekerken şişmiş ağzında dili
Erbâbi, ülkede bunlardan dolu
Durmadan zehrini saçar pezevenk
Şiiri okur
okumaz 1805-1884 yılları arasında yaşayan – ki şiirin altında parantez içinde bu
bilgi de yer alıyordu- Âşık Erbabi’ye ait olamayacağını hemen anladım.
Bilgisayarın önüne oturmuşken arama motoruna “Âşık Erbabi” yazarak bazı
sayfaları dolaştım. Gördüğüm kadarıyla bazı adreslerde Erbabi’nin şiiri olarak
kaydedilmiş. Sosyal medyada muhtemelen sık paylaşılmış. Bazı yorumlara da göz
attım. Şiirin Erbabi’nin olmadığının farkına varanlar da olmuş neyse ki. Ancak
bunun farkında olmayan, hele hele okuduğu metin/şiir hoşuna gitmişse sadece içeriğe
odaklanan- ve övgü düzmekten başka bir şey bilmeyenler hiçbir şeyin farkında değil maalesef.
Önce bu
şiirin uydurma olduğu kanaatini nasıl edindiğimi anlatayım: Her şeyden önce şiirde
geçen “granit, diploma, aydınlık” gibi kelimeler 1805-1884 yılları arasında
yaşayan bir kişinin, hele hele bir halk şairinin şiirinde geçmesi mümkün
değildir. O günün ne yazı dilinde, ne de konuşma dilinde bu sözcüklere rastlamak
mümkün değildir. Takdir edilecektir ki evlerde “granit” kullanılması göreli
yeni bir alışkanlıktır. “Diploma” tabiri o dönem kullanılmazdı. Onun yerine “icazetname”
veya “şehadetname” tabiri kullanılırdı. “Aydınlığa düşman” tabirinden
anlaşılacağı üzere ‘aydınlık’tan kasıt ‘aydınlanma ideolojisi’dir. O dönemin bir halk şairi bu ideolojinin taşıyıcısı olamaz herhalde. Kaldı ki kelimenin
kendisi de o dönemin yazı dilinde yoktur. Nitekim bugün kullandığımız “aydın” yerine
o dönemlerde “münevver” tabiri
kullanılıyordu.
Aydınlanma ideolojisinden
bahsetmişken çakma Erbabi’nin üslup bakımından Neyzen Tevfik ve Bektaşi şiirinden
ilham aldığı açık. Ancak yukarıda da değinildiği gibi içerik olarak sadece kullanılan
kelimeler açısından değil, ideolojisi de XIX. yüzyıla ait değildir. Şiirdeki güncel
politikaya göndermeler de “çakma” oluşunun bir diğer kanıtıdır. Takdir edersiniz
ki şiirde kendini çağdaşlığın savunucusu olarak konumlandıran Kemalist
ideolojinin dili ve savunusu vardır. Daha doğrusu bu doğrultuda muhatabını
yargılayan ve hatta aşağılayan bilindik dil bu şiirde de kendini
göstermektedir.
Şiirin “çakma”
olduğunu daha fazla tartışmaya gerek yok sanırım. Zaten asıl gündeme getirmek
istediğim bu değil. İnsanlar nasıl oluyor da bu tür uydurma “bilgi”lere hiç
sorgulamaksızın inanıyorlar? Bu örnek bir yana mesela Mustafa Kemal Atatürk’e
ait olduğu söylenen, -ama aslında uydurma- bazı sözlerin de sosyal medyada dolaştığını
görüyoruz. Bu şekilde Atatürk’e ait olduğu söylenen sözleri paylaşan bir ‘arkadaş’ıma
nazikçe paylaştığı sözün Atatürk’e ait olmadığını hatırlatmıştım. Ama aldığım cevap
dehşet vericiydi. Arkadaşım neden rahatsız olduğumu soruyordu. Yani yayınlanan
sözlerde rahatsız edici bir şey yoktu. Oysaki asıl mesele içerik değildi. Bu sözlerin
altında adı geçen “Atatürk”e ait olmamasıydı. Mesele içeriğin ne olduğu değil,
dürüstlük ile sahtekârlık arasındaki yapılan tercihti. Kısacası -çoğu kez- günlük
politikada alınan mevziye göre yalan ve sahtekârlığın mubah görülmesiydi.
Oysaki taktik amaçlarla dahi dürüstlükten sapmak, hele hele bilerek sahtekârlığa
pirim vermek sözkonusu olamaz.
Yukarıdaki açıklamadan
sonra okuyucularımız bu tür paylaşımları yapanların bilerek sahtekârlık
yaptıkları yönünde suçladığım sanılmasın. Elbette ki bu tür paylaşımları yapanlar çoğu kez bilmeden yanlışa alet olmaktadırlar. Onlar şöyle bir savunma içinde olabilirler:
“Bu paylaşımların sahte olup olmadığını gerçeği yansıtıp yansıtmadığını nereden
bileceğiz? Neye inanacağımıza biz de şaşırdık?”
Bu şekilde savunma
yapan bazı kişiler haklı olabilirler. Bazı kişilerin sahip oldukları bilgi ve
görgü bunun için yeterli olmayabilir. Ancak en azından lise düzeyinde eğitimi
olan insanların bu kadar basit bir çıkarımı yapmaktan aciz oldukları kabul edilemez. Kaldı
ki sık sık üniversite düzeyinde diploması olduğunu bildiğimiz bazı kişilerin de
benzer paylaşımlar yaptığını görebiliyoruz. Dolayısıyla mesele ideolojik koşullanmadır. Sadece bu
koşullanma içinde düşünen dar kafalar, maalesef ki Türkiye’de önemli bir yekûn
oluşturmaktadır. Bundan dolayıdır ki kendi koşullanmışlığına uygun ve onu
destekleyen hiçbir şeyden şüphe
etmemektedir. Habire sosyal medya mecrasındaki duvarını ya da sayfasını doğruluğunu
sorgulamaksızın çeşitli paylaşımlarla doldurabilmektedir.
Bu vesileyle Karl R.
Popper’den bahsetmeden geçmeyi düşünemiyorum. Popper bir neo-pozitivisttir. Dolaysıyla
‘doğru bilgi’ye ulaşılabileceğini varsayar. Ancak “bilgi” dediğimiz şey, ister
istemez içinde bazı yanlışları da barındırır. Öyleyse sadece doğru bilgi
aranarak değil, aynı zamanda ‘yanlış bilgi’yi tespit edilerek gerekli
ayıklamayı yapmamız gerekir. Bundan olsa gerek o, bilimde “doğrulama” ilkesi
yerine, “yanlışlama”nın daha önemli olduğunu ileri sürmüştür. Hatta yanlışlama imkânı
olmayan bilginin olsa olsa “metafizik” olacağını “bilimsel bilgi” olamayacağını
ileri sürmüştür.
Sonuç olarak sosyal
medyada sık sık “bilgi kirliliği”nden bahsedilmektedir. Ancak bu kirliliği yaratan olmasak bile
yayılmasına katkıda bulunanlar arasında olduğumuzu da unutmayalım. Yüzde
yüz hatasız davranmak şüphesiz mümkün değil. Ancak hoşumuza gidiyor diye hiç
sorgulamasızın, incelemeksizin, bazen bilenlere sormaksızın
paylaşım yapmamak, bu konuda
ihtiyatlı davranmak gerektiği açıktır. Her şeyi bilmek mümkün değildir
şüphesiz. Ancak orta mektep düzeyinde herkesin bilmesi gereken bazı basit/temel
bilgileri kullanmasını bilmek bile malum paylaşımlardan şüphe etmemiz için yeterli olacaktır. Şüphe
etmek ise sözü edilen bilgi kirliliğine katkı yapmamızı en azından
azaltacaktır.
Katkilarindan dolayı tesekkür ediyoruz degerli arkadaşim.Kalemine sağlik
YanıtlaSilBunu yani yanlış bilgi ve sözleri paylaşanların ortak özelliği TEMBELLİK.Yalnız başka açıdan bakarsak paylaşılanlar hoşumuza gidebilir.Paylaşabiliriz de sadece emin değilsek kişi ismi yazmayız.
YanıtlaSilbugünlerde herkes prim yapacağım diye tonla gereksiz bilgiyle sosyal medyayı dolduruyor. buna değinmeniz her açıdan değerli, dürüst olmak her şeyden daha önemli. elinize sağlık babacığım
YanıtlaSilÇok güzel Bir yazı olmuş sosyal medyada artık tüm insanların hayatında sözünü ettiğin kirli bilgi paylaşımına bende belki farkında olmadan destek vermiş olmuşum dur bundan sonra daha dikkatli olacağım, bu güzel bilgi için teşekkür ederim sevgili abim Sevgi ve saygılarımla eline kalemine sağlık
YanıtlaSil