‘ZEYNEP’ ÖZNE OLABİLİR Mİ?
Spotify üzerinden müzik dinliyorduk. Çalma
listesinde Yıldız Tilbe vardı. Tilbe o güzel yorumuyla “Karşı köyden davul sesi
geliyor” diye başlayan türküyü okumaya başladı. Kısa bir süre sonra eşim “ne
acı ama, değil mi?” dedi. Türküde adı geçen Zeynep’in ona aşık olan
delikanlıyla değil de bir başkası ile evlenmesini kastediyordu. Kısacası türkünün
sözlerini sadece bir aşk hikayesi olarak okuyordu. Bu açıdan bakınca bu
türkünün düğünlerde çalınması pek de yakışık almaz. Ama hatırladığım kadarıyla
çocukluğumuzda düğünlerde sık sık bu türkü çalınırdı. Malum “oy on beşli, on
beşli” türküsü zamanında (I. Dünya Savaşı yılları) küçük yaşta silah altına
alınan 1315 doğumlu (miladi 1898-99) gençlerin ardından yakılmıştır. Ama niçin
yakıldığı unutulduktan sonradır ki, “oyun havası” imiş gibi çalınıp oynandığı biliniyor.
“Zeynebim” türküsü de içeriğinden bağımsız “oyun havasına” dönüştürülmüştür. Ama
benim dikkatini çeken ve asıl üzerinde durmak istediğim bu değil.
Ama önce bilmeyenler için türkünün
sözlerini hatırlatalım.
Karşı köyden
davul sesi geliyor
Davul sesi şu sinemi deliyor
Baba vallah Zeynep gelin oluyor
Ben Zeynepsiz dünya malı neylerim?
Zeyneb'imi başkasına vermeyin
Anasına halayıklar gönderin
Zeyneb'i almadan geri gelmeyin
Ben Zeynepsiz
dünya malı neylerim?
(Her dize iki
defa söylenir)
Her metin (hikâye,
şiir, makale, anlatı vs.) ne zaman ortaya çıkmışsa/üretilmişse o zamanın
anlayışını içinde barındırır. Hiçbir eser üretildiği zamandan bağımsız
değildir. Onu bugün okuyanlar, metnin ortaya çıktığı koşulları, kaleme
alan(lar)ı, o zamanın “ethos”unu, yani o zamanın gelenek, anlayış, dünya
görüşünü vs. bilmiyorsa o metni doğru anlaması mümkün değildir. Ancak doğru
anlamak bir tarafa, insanların birçoğu bu tür metinlerle karşı karşıya
geldiklerinde ya kendi çağlarının değer yargılarıyla yargılamakta ya da hissettiği
uyumsuzluğu anlamlandırmakta güçlük çekmektedir.
Şimdi türkünün
güftesine dönelim. Önce şuna karar verelim. Bu türkü(nün güftesi) ne zaman
yazılmış, daha doğrusu söylenmiştir? Bu soruya köleliğin yasal olduğu ve normal
karşılandığı bir dönemde olduğunu belirterek karşılık verebiliriz. “Anasına
halayıklar gönderin” dizesi bunu gösteriyor. Zira “halayık” “kadın köle”
demektir. Bu da en erken XIX. yüzyıl XX. yüzyılın başına götürür bizi. Çünkü bu
dönemlerde kölelik hâlâ günlük hayatın bir parçasıydı.
Bir diğer husus türkünün hikayesinde bugün
anladığımız anlamda bir “aşk” da yoktur. Bir aşık (erkek) vardır. Ve
Zeynep’e meftundur. Zeynep’in başkasıyla evlendiğini duyunca ne yapıyor? Onu
almak için kendi babasından Zeynep’in ailesini, en başta annesini (yaşıyorsa
babasını ikna etmesi için herhalde) ikna edilmesini istiyor, ama Zeynep’in ikna
edilmesini ima eden bir şey yok. Varlıklı olduğu anlaşılan aşık Zeynep’in annesine
“halayıklar gönderi[lmesini]” de bu bağlamda istiyor.
Gene bu bağlamda son dize de dikkat
çekici. “Ben Zeynepsiz dünya malı neylerim?” Bu
cümle sanki “Zeynep”i de “dünya malı”nın bir parçası olarak düşündüğünü,
kısacası kadının “mal” olarak algılandığını gösteriyor. Bundan dolayıdır ki
Zeynep’e fikri sorulmadığı gibi, onu ikna etmek için bir şey yapmak da
gerekmiyor. Yok canım o dizede kastedilen “dünya malı”nı Zeynep’le beraber
değerli olacağını anlatılıyor diyenler olabilir. Bugünün koşullarında
dinleyenlerin böyle algılaması normal. Ancak genel olarak güftenin ihsas ettiği
bundan farklı. O devirlerin “ethos”u belli. Ancak gene de kadının “mal” olarak
nitelendiren bir türkü gerekiyorsa o da var: “Diyarbakır etrafında bağlar var”
türküsünün bir dizesi şöyledir: “Kırk yıl kalsa yine kendi malımsan…malımsan /
İsterem ki bir gün evvel gelesen aman”
Bugün “aşk” derken iki taraftan
bahsederiz. Gerçi “platonik aşk” tek taraflıdır. Ancak Zeynep’le aşığının
durumu buna da uymaz. Platonik aşık sevgilisi olmasını istediği kişiye hiçbir
zaman kavuşamayacağını baştan kabul eder. Oysaki Zeynep’in aşığı öyle değildir.
Kendisinin aşık olduğu Zeynep’le ailesini ikna ederek kavuşabileceğini düşünüyor,
üstelik bunun o zamanın “normal”i olduğu görülüyor. Ama Zeynep’i eşit partneri
olarak görmüyor, hayal etmiyor.
Birinin aşık
olduğu kişiye varamamasını anlatan bir şiir, türkü, hikâye duyduğumuzda
kavuşamayan aşığın adına duygulanır, üzülürüz. Peki bu türküde konu edinilen
hikâyede kime acımamız gerekir? Aşığa (erkek) mı, olup bitenden pek haberdar
olmadığı anlaşılan Zeynep’e mi?
Demek ki neymiş?
Bir erkek de okuduğu/dinlediği
metinde/tarihte kadının özne olarak görmeyen bakışı farkedebilir. Tarihi
feminist okumaya tabi tutabilir. Zeynep’in bir özne olarak görülmemesini
eleştirebilir. Bilmiyorum, feministler bunu kabul eder mi?
Dediğiniz gibi bir türküden erkek olarak kadının özne olarak görülmediğini fark etmeniz çok ince çok naif hocam. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilObjektif bir şekilde oya işler gibi irdeleyerek titizlikle ifrat ve tefritten uzak optimum( nötr)' de kalarak cinsiyet ayrımı gözetmeksizin "insanlığınız'la" holistik bir bakış açısıyla bir olguyu analiz etmişsiniz. Aynı zamanda edebî bir metin üzerinden tarihi bir olgunun felsefesini yaparak günümüzün şartları ile o dönemin şartlarını değerlendirmemizin sağlıklı olamayacağına vurgu yapılmış.
YanıtlaSilAyrıca o dönemin siyasî, sosyal, kültürel hayatını da bir "hap" niteliğinde bizlere sunarak güzel bir tespit yapılmış ustaca...İnsana dair herşey tarihin konusu vesselam. Emeğinize, duyarlılığınıza sağlık.
Tarihin öznesi insandır. Kadına "insan" gözüyle bakmayanlar "insanlığını" sorgulasın. Çünkü " İnsanlığın" cinsiyeti olmaz olamaz. Beşer! İnsansı! İnsan ! Halife! "Var olmanın Dayanılmaz Ağırlığı" Milan Kundera'ya da bir göndermedir kendi adıma yaptığım tespitler.
YanıtlaSilBazı "şeyler" Okunsun diye değil, dokunsun diye yazılır. Son derece naif, duru, arı duyarlı bir paylaşım olmuş.
SilDolulara dolu boşlara boş. Bazı şeyler okunsun diye değil, dokunsun diye yazılır. Vicdanlarını sorgulayanlara selâm olsun. Abdullah Bey paylaşımınız için tekrarda n teşekkür ediyorum. Güzel, anlamlı, naif bir dokunuş olmuş.
YanıtlaSil'Zeynep' Özne Olabilir mi?
YanıtlaSilElcevap: Anafikri " Herkesin dünyası kendi etrafında döner"
Ne varsıllaştırıcı bir dokunuş Abdurrahman hocam. Söylem biçeminizi alkışlamamak, söylediklerinize katılmamak için nesnel olmamak gerekir. Teşekkürlerim ve sayılarımla,
YanıtlaSil