“EZANSIZ SEMTLER”
Şair olarak tanınsa da Yahya Kemal’in Eğil
Dağlar, Aziz İstanbul ve Siyasi Hikayeler gibi düzyazıları da
vardır. Bu yazımız da Aziz İstanbul (İstanbul, Devlet Kitapları, 1969)
adlı kitabında yer alan “Ezansız Semtler” (s. 126-130) adlı denemesinden
bahsedeceğiz. Bu denemede Yahya Kemal Şişli, Kadıköy gibi semtleri “ezansız
semtler” olarak tanımlayarak, bu semtlerde minarelerin görülmediğini Ramazan ve
kandil günlerinin hissedilmediğini ifade eder. Ve şu soruyu sorar: Bu semtlerde
“çocuklar müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?” Şöyle devam der
Yahya Kemal:
“İşte bu rü’ya, çocukluk dediğimiz bu
müslüman rü’yasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bu günkü Türk
babaları havası ve toprağı müslümanlık rü’yası ile dolu semtlerde doğdular,
doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar
nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan
Kur’an’ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullâh’ı
indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı
sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil
günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken
sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, câmiler içinde
şafak sökerken Tekbîr’leri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler
hayata girdiler. Türk oldular.”
Bu
yazı 1922’de yayınlanmıştır. Yahya Kemal çocukluğuna göndermede bulunarak
anlattığı bu durumun geleneksel ailelerde o günlerde de aynen devam ettiğini
belirtmektedir. Oysa “fazla medenîleşen üst tabakanın çocukları” ezansız
semtlerde büyürler. Zamanla “alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra”
bu çocukların “milliyetlerine bağlı kal[ması]” için “sütü çok temiz, hilkatleri
çok metîn olmalı”. Aksi durumda “ne muhit ne yeni yaşayış ne semt, hiçbir şey
bu yavrulara Türklüğü hissettirmez.”
Yahya
Kemal dört sene evvel -yani 1918’de- Büyükada’da otururken bayram namazına
gitmeye niyetlenir, “sabah erken uyanamamak korkusu ile“ hiç uyumadan vakti
gelince abdestini alıp camiye gider. Camiye girdiğinde vaiz kürsüde vaazını
vermektedir. Kapıdan girince tüm cemaatin gözleri ona çevrilir. Bunun nedenini
şöyle açıklar. “…bizim nesilden benim gibi birini, câmîde gördüklerine
şaşırıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının
geldiğini zannediyordu.” Kısacası cemaat onu, daha doğrusu onun gibi okumuş
yazmış taifesinden olanları kendine “yabancı” olarak algılamaktadır. Bu ortamda
diğerleri “yalnız” onun vücudunu hissederken, kendisi ise “onların bu nazarını”
hissetmektedir. İki hamalın arasına oturan Yahya Kemal namaz ve hutbe sırasında
“Muhammed” sesini duyunca gözleri yaşarır. “Onlarla kendimi yek-dil, yek-vücud” hisseder. Çıkışta kapıda ayandan Refik Paşa elini tutar ve ona şöyle
der: “’Bu bayram namazında iki defa mes’ûdum hamdolsun sizlerden birini kendi
başına câmie gelmiş evvel bunu görmek beni müteselli etti.”
Yahya
Kemal yazısını şöyle bitirir. “Biz ki
minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek
muhitden çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar
dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde
doğan, frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri
hatırlayamayacaklar!”
Bu özetten sonra neler söyleyebiliriz?
Yahya Kemal’in kendisinden başlayalım.
Çünkü mevzu edindiğimiz bu denemesinden de anlaşılacağı üzere dindar biri
değildir. Kırk yılın başında yolu camiye düşen Bektaşi gibi o da bir defa bayram
namazına gitmiş. Duygulanmış ve hatta gözleri yaşarmışsa bu dindarlığından
değil şüphesiz, gene yazıdan anlaşılacağı üzere çocukluğunu hatırlaması/o
günlerine dönmesidir büyük ihtimalle. Ki Atik Valde’den İnen Sokakta
adlı şiirinde de gene benzer böyle bir durumdan bahsetmektedir. Şiirin sonu
şöyledir:
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın
gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime;
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mâdem
ki böyle duygularım kaldı, çok şükür”.
Ezansız
Semtler
denemesinde vurguladığı bir husus burada da dikkat çekiyor. Yahya Kemal bir
agnostik ya da ateistten farksız bir yaşam sürdürmektedir. Dolaysıyla oruç
tutan biri de değildir. Ama yılda bir defa olsun camiye gidip bayram namazı
kıldığında duygulanıyor ya da herkesin oruç tuttuğu bir semtte ramazan ayında
oruçsuz olmasına üzülüyor. Halktan duyuş ve düşünüş olarak ayrı
düşmek istemiyor ve bu hislerini/üzüntüsünü hâlâ muhafaza ettiğinden dolayı
şükrediyor. Bunun nedeni ne?
“Millet”i
“din”i de içine alan inanç ve geleneklerle tanımlayan Yahya Kemal bir Türkçü-milliyetçidir.
Ancak kendisi, merkezinde dinsel inanç ve pratiklerin olduğu bu yaşam tarzına
yabancılaşmıştır. Fakat çocukluğunu bu iklim içinde geçirdiğinden dolayı nerden
geldiğini de bilir. Keza geçmişi ile bağ kurması demek çocukluğunu hatırlaması
demekti. Topluma yabancılaşmasına rağmen kendisini aynı zamanda toplumun
(“millet”in) bir parçası olarak görmek istemektedir. Antonio Gramsci’nin
tabiriyle o bir organik aydındır. Daha doğrusu ‘organik’ aydın olmak
istemektedir. “Millet”e yabancılaşmanın bu istek ile çeliştiği açıktır. Ancak
buna rağmen ramazan ayında bu yabancılaşmanın farkına varması, bu farkındalık
sonucu oruçsuz olmasından dolayı hüzünlenmesi bile onun için önemlidir. Bu
“duygular” onu milletle bütünleştiren emarelerdir. Yahya Kemal hiç olmazsa bu
duygulara sahip olduğu için şükrediyor. Bir başka tabirle ‘millete
yabancılaşmaktan dolayı üzülmek’ onun için teselli oluyor.
Bu
aynı zamanda onun sahip olduğu muhafazakâr ideoloji ile de ilgilidir. Toplumun sürekliliğini
önemser. “Kökü mazide olan âti” (gelecek) derken kastı da budur. Toplumun
geçmiş ile bağlarını koparmadan geleceğe yönelmesi. Böyle olunca din, gelenek
vb. unsurlar vurgulanan bağı sağlayan en önemli öğelerdir. Yahya Kemal sadece
toplumun değil, bireysel olarak da bu sürekliliğe dahil olmak isteğini ifade
etmektedir.
“Ezansız
Semtler”de bazı semtlerde ezanın duyulmamasının ima ettiği üzere insanların
Ramazan ve kandil günlerinin hissedilmediği, inanç ve gelenekten uzak, kısacası
seküler bir hayat sürmesini bir mesele olarak algılaması da bununla, yani
sürekliliğin kırılması ve kalıcı hale gelmesiyle ilgilidir.
Şimdiye
kadar yazdıklarımız adı geçen denemede açıkça ya da ima ile ifade edilmektedir.
Yazı baştan sona okunduğunda ilk bakışta iyimser bir bakış olduğu hissedi(lebi)lir.
Ama bir de açıkça söylenmeyen/yazılmayan vardır. O da şu: Nadiren de olsa bayram
namazı kılmak için camiye gitse ve insanların oruç tuttuğu mütedeyyin semtteki
uhrevi havadan duygulansa da Yahya Kemal seküler bir yaşam sürmektedir. Hal
böyle iken kendisi ve kendisi gibi aydınların çocukları, yani sonraki kuşak
seküler mi olur, yoksa ‘dindar” mı? Kendisi ve kendisi gibi ailelerde yetişen
ama seküler bir hayat tarzını benimseyenler “minaresiz
ve ezansız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları”nın
aksine dönecekleri
yeri hatırlıyorlar, ama ya mütedeyyin bir ailede yaşamayan sonraki kuşak
dönecekleri yeri nasıl hatırlayacak? Her zaman bir kuşakta değil belki ama
birkaç kuşakta (tedricen) sekülerleşme olmayacak mı? Yahya Kemal’in es geçtiği
nokta bu. Sekülerleşmenin kaçınılmazlığının farkında, ama bunu açıkça ifade
etmekten kaçınıyor. Dilinin ucuna kadar geleni söylememeyi tercih
ediyor.
Bugün
camiye gidenlerin sayısının azaldığı aşikâr. Hâl böyleyken her yere cami kondurmanın
marifet addedilmesinin Yahya Kemal’le, daha doğrusu Ezansız Semtler
denemesiyle ilgisi olabilir mi? Ya da bu denemede ifade edilen ana-fikir veya
yaklaşımla ilgisi var mı?
Sizce?
kaleminize sağlık hocam..🙏🏻
YanıtlaSilÖnemli, çok da değerli bir irdeleme yapmışsınız değerli hocam. 'Zaman, hatta an bildirme teknolojileri olarak herkesin elinde -fena akıllı iletişim araçlarından- cep telefonu, evinde televizyon varken; iftar zamanının geldiğini bildirmek için top patlatmak ya da top sesi beklemek ne kadar pragmatik ve çağcıl olabilir ki' benzeri sorular yuvarlandı bilincimde... Her yazı ders çıkarılasıdır elbette; ama sizinkiler ayrı bir varsıllaştırıcılıktadır. Size teşekkürlerimle -herkese yüksek algı dileklerimle- sağlıklı kolaylıklar dilerim...
YanıtlaSil