KİTAP
YAYINCILIĞI
“Çocuklarını” diyor
genç kuşak tarihçilerden Emrah Sefa Gürkan “kaliteli eğitim için bir milyon
lira harcayarak özel okula gönderen insanların evlerinde doğru dürüst bir
kütüphane yok”.[1]
Demek eğitim bir amaç olarak değil sadece bir araç olarak algılanıyor. Bir
başka tabirle eğitim kişisel gelişimimize hizmet eden bir etkinlik olarak
değil, sadece diploma, titr ve sosyal konumumuzu yukarıya taşımaya yarayan bir
araçtır. Kısacası eğitimi zihinsel ve entelektüel becerilerimizin
geliştirilmesi ile ilgili görmüyoruz. Öyleyse eğitim gerekli, ama kime?
Hâlâ geyiği dönmeye
devam eder. Matbaa bize geç geldiği için geri kaldık diye. Bu “geri kalma”dan
da başkaları sorumlu elbette (!). Oysaki okuryazarlığın ve yazılı kültürün geri
olduğu bir toplumda kim matbaayı, kitabı talep eder ki? Kitaba talebin olmadığı
toplumda niye matbaa kurulsun, niye kitap basılsın? Nitekim Batı Avrupa’ya,
hatta imparatorluk tebaası Yahudi, Rum ve Ermeni cemaatine nazaran çok geç
açılan İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaada basılan Türkçe kitapların çoğu
da satılmamış ve kurucusunun vefatından sonra da kapanmıştır. (1729-1746)
Üstelik XIX. yüzyılda
da kitap basımında önemli ilerleme olduğu söylenemez. Basılan kitap sayısında çok
yetersiz olsa da göreli yükseliş ancak 1860’lardan sonra olmuştur. Jale Baysal’ın
Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar (İstanbul,1968) başlıklı
çalışmasına göre 1729-1875 yılları arasında toplam 3000 civarında Türkçe kitap
basılmıştır. Buna Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’da kurduğu Bulak Matbaası’nda
basılanlar da dahildir. 1875 yılında ise (sadece) 167 kitap basılmıştır.
Yaklaşık 90 yıl sonra 1966 yılında basılan kitapların sayısı ise 6100’dür. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2023 Yılı Kitap Pazarı
Raporu’na göre
ise bu sayı 223.164’tür.
Tek başına Türkiye’den
bahsetmek anlamlı olmayabilir. Onun için Türkiye gibi sonradan “Batılılaşma”ya
karar veren Rusya ile karşılaştırmalı anlatalım. Rusça kitap basan matbaanın
Rusya’ya girişi XVII. yüzyılın ikinci yarısındadır. I. Nikolay döneminde (1825-1855)
ticari kapitalizmin gelişimiyle Petersburg ve Moskova’da yoğunlaşan bir kitap
piyasası ortaya çıkmıştır. Serflerin özgürleşmesinden (1861) sonra bu piyasa muazzam
ölçüde gelişti. 1900 yılı geldiğinde Rusya’nın önde gelen yazarları sırf
yazdıkları ile geçinebiliyorlardı.[2]
Türkiye’de ise bugün dahi çok az sayıda yazar sırf yazarak geçinebilmektedir.
1897 yılında erkek
işçilerin yüzde altmışı, kadın işçilerin yüzde otuz beşi okuma yazma biliyordu.
Petersburg’da bu oranlar daha da yüksekti. Batı Avrupa’dan geri olsa da 1914’te
genel okuma yazma oranı yüzde kırka ulaşmışken ,1930’lu yıllar geldiğinde
nüfusun nerdeyse tamamı temel düzeyde okuma biliyordu.[3]
Türkiye’de ise 1930’larda okuma yazma oranı %20’yi bile bulmazken, Rusya’nın
1930’larda ulaştığı seviyeye ancak son yıllarda ulaşmış durumdayız.
Tabi bu farklılığın bir
sonucu olarak 1840’lardan itibaren Rusya’da güçlü bir entelektüel kuşak ortaya
çıktı. Bu kuşakta edebiyat eleştirmeni Aleksandr Herzen, anarşist Mihail Bakunin,
Pyotr Kropotkin ve Nikolay Buharin, Tarihte Bireyin Rolü adlı eseriyle
tanınan tarih felsefecisi Georgi Plehanov, Anton Çehov ve Fyodor Dostoyevski
gibi edebiyatçılar da vardı. Hepsinden önemlisi aydınlanma sonrası Avrupa
felsefesi Rus aydınlarının da dikkatini çekti. Bu felsefenin sadece tüketicisi
olmadılar üstelik. Öğrendiklerinden hareketle onları yeniden yorumladılar ve bir
nebze olsun katkıda da bulundular. Türkiye ile önemli farklardan biri de Hegel
felsefesi ve Marx’ın Rusya’da daha XIX. yüzyılda önemli takipçilerinin
olmasıdır. Bu farklardan biri de Türkiye’de hiç kimsenin dikkatini çekmemişken
Rusya’da Marx’ın daha hayattayken eserlerinin rağbet görmesi ve Marksizmin bazı
Rus aydınları arasında yoğun tartışmaya konu olmasıdır. Hatta doğrudan Marx’ın
kendisi ile tartışmaya girenler dahi olmuştur.[4]
Kısacası Osmanlı İmparatorluğu/Türkiye
ile Rusya arasında Rusya lehine kabaca bir yüzyıllık fark var.
Tekrar Türkiye’ye
dönelim.
2023 yılında yayınlanan
kitapların %15’ini yetişkin kültür yayınları, %14,2’sini yetişkin
kurgu-edebiyat, %9,7’sini inanç, %2,2’sini akademik yayınlar, %12,6’sını çocuk
kitapları, %0,9’unu gençlik kitapları, %1,4’ünü ithal kitaplar ve %44’ünü
eğitim yayınları oluşturdu.
“Ön lisans, lisans,
yüksek lisans ve doktora alanlarında toplam 6.950.142 öğrencinin bulunduğu
üniversitelerimizde, akademik yayıncılığımız 8.785.812 adet üretimle öğrenci
başına 1.26[5]
kitabın düştüğü bir yerde bulunmaktadır.” Diğer taraftan başta yeni olanlar
olmak üzere üniversitelerin birçoğunun doğru dürüst bir kütüphaneleri de
yoktur.
2023 yılında 2022 yılına göre kitap üretiminde küçük de olsa ilerleme olduğunu gösteriyor. Ancak bu
yanıltıcı. Çünkü son yıllarda üretim artmadı, azaldı. 2023 yılında 2016 yılı rakamlarına
yeniden ulaşıldı.
1966 yılında Türkiye’de
basılan kitap sayısı 6100 olduğunu belirtmiştik. Yaklaşık altmış yıllık süre
içinde yerli kitap piyasasının çok büyüdüğünü düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Çünkü bu kitapların 122.707'si ithal kitaplar, 25.047’si çoğu Millî Eğitim Bakanlığı’nın
bastığı ders kitapları olmak üzere eğitim kitaplarıdır. Toplam bandrol sayısı
400.340.577’dir. Bu kitapların 175.959.970’i MEB tarafından basılan ve bedava
dağıtılan kitaplardır.
Niceliğe bakınca iş pek
iç açıcı değil. Ancak tüm bunlara rağmen yayıncılıkta önemli gelişmelerin
olduğunu da söyleyebiliriz. Daha önce basılmış eserlerin tekrar baskıları bir
tarafa bırakılırsa yeterli sayıda te’lif eser yayınlanmıyor belki, ama tercüme
eserler konusunda bir devrim yaşandığını söyleyebiliriz. O da çok rağbet
göreceği çok satılacağı ya da bestseller beklentisi olan eserler dışında, çok
az okurun dikkatini çeken muhtemelen yayıncının masraf giderlerini dahi
karşılaması şüpheli, ama kültür hayatımız açısından önemli bazı eserlerin
(üstelik özel) yayınevleri tarafından çevrilerek yayınlanması.
Bunların yanında
e-kitabın yaygınlaşması da yayıncılık dünyasındaki değişimlerden biri. Kâğıttan
değil dijital olarak okunan kitap giderek yaygınlaşıyor. E-kitap satışı yapan
yayınevleri de var bugün. Nitekim Kitap Pazarı Raporu’na göre 2023 yılı
itibariyle -çoğu dil kitapları olmak üzere ithal kitaplar dahil- çevirim içi
kitap satışı bir önceki yıla göre %165,84 oranında artarak sektör içindeki payı
%38,55’e ulaşmış. Üstelik bunların %21,31’i kültür yayınları kapsamındaki
eserler. Klasik anlamıyla yayıncılığın zararına bir gelişme belki. Ancak
okuyucunun kitaba ulaşmasını ve araştırma yapmayı kolaylaştırdığı kesin.
Özetle kitap
yayıncılığı konusunda bazı sıkıntılar var. Ancak bu sıkıntıların yaşadığımız
dijital dönüşümün bir parçası olarak algılamalıyız. Öyle görülüyor ki diğer
birçok konuda olduğu gibi kitap ve kitap yayıncılığında da önemli değişiklikler
yaşanacak. Henüz daha yolun başındayız.
[1] (28) "İki
Bölüm Bitirdim Ama İş Bulamıyorum" Akademi, Eğitim, İşsizlik - Emrah Safa
Gürkan - 0,75x - YouTube Sözün sarf edildiği video bu. Şifahi ifade aynen değil, sonradan aklımda kaldığı şekliyle aktarılmıştır.
[2] Paul
Bushkovitch, Rusya’nın Kısa Tarihi, Çev. Mehmet Doğan, 2. Baskı,
İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2017, s.89, 180 ve 327
[3] Aynı eser,
s.229 ve 356
[4] Ayrıntılı bilgi
için İletişim Yayınları’ndan çıkan biri Türkçe telif şu iki esere bakılabilir: Andrzej
Walicki Rus Düşünce Tarihi: Aydınlanma’dan Marksizme, Çev. Alâeddin
Şenel, 4. Baskı, İstanbul, 2022 ve Murat Belge, Step ve Bozkır, 2.
Baskı, İstanbul, 2021.
[5] Türkiye
Yayıncılar Birliği’nin 2023 Yılı Kitap Pazarı Raporu’nda bu yüzde yanlış olarak
0.79 olarak verilmiştir.
Çok içler acısı ve üzücü bir hâldeyiz..Gelişim ve değişim dileğiyle
YanıtlaSilÇokça çarpıcı tespitler barındırıyor.Kaleminize sağlık..
YanıtlaSil